­

When the Camellia Blooms

Aralık 06, 2019




Uzun zamandır hakkında bir şeyler yazmak istediğim When the Camellia Blooms’u nihayet bitirebildim ve yazmak için vakit bulabildim. Suç ve melodramın başarılı bir şekilde harmanlandığı ve iyi oyuncuları bir araya toplamış çok kaliteli bir diziydi When the Camellia Blooms. Özellikle içimizden, gerçek hayatın tümseklerine takılıp tökezleyen karakterler oluşturmaya dikkat etmişler ve yaptığımız küçük eylemlerin nasıl başkalarının mucizesi olabileceği mesajını çok güzel vermişler.

Aslında Gong Hyo Jin sevdiğim bir aktris değildi, hatta çok sevdiğim Kang Ha Neul’ün yanına yakıştıramamıştım, bu sebeple de When the Camellia Blooms ‘çıksın da izleyeyim’  diye beklediğim bir dizi değildi.


Gong Hyo Jin’e bu kadar önyargılı olmamın sebebi kdrama dünyasında kült haline gelmiş iki dizisini de bitirememiş olmam. Master’s Sun’daki ezik büzük ama bir yandan da gurursuz ve yapışık halleri beni deli etmişti. Zaten korkunç saç kesimi ve kıyafet tercihiyle So Ji Sub’un, karşısındakine zerre saygı göstermez tavırlarına tahammül etmek yeterince zordu. Çok büyük ümitlerle başladığım It’s Okay That’s Love’da ise dizi bir türlü beni içine almadı. Halbuki hikayeyi beğenmiştim, oyuncuların da hepsi çok kaliteliydi ama duygular hiç gerçek gelmemişti. İşte bu deneyimlerimden ötürü, eğer Netflix’e gelmeseydi When the Camellia Blooms’a başlamayı düşünmüyordum. Hatta ilk bölümün yarısında Dongbaek’in Master’s Sun’dakini hatırlatan pısırık halleri yüzünden neredeyse diziyi bırakıyordum. İyi ki bırakmamışım çünkü bu sefer tüm bu davranışların ve karakterin sebepleri çok sağlam kurulmuş. Gerek flashbacklerle gerek Dongbaek’in kendi ağzından duyduğumuz hikayesiyle empati kurmamak ve sevmemek elde değil. Üstelik bu dizide pısırık kızımızı kolundan tutup bir o yana bir bu yana sürükleyen esas oğlan yok! Buradaki esas oğlanımız Yong Shik, ona olan sevgisiyle destekleyerek esas kızımıza kendini sevmeyi öğretiyor, onu mutlu ediyor, aştan ışıl ışıl parlatıyor.
 
teheyyyy tipe bak<3
Bence, Yong Shik karakteri dizinin ennn büyük artısıydı. Duyguları konusunda o kadar dürüst ve netti, duygularını göstermede o kadar açık ve başarılıydı ki, insan böyle bir adamın yanında yaşlanmaz yahu. Hele mimikleri ömürlüktü. Bakışları, jestleri, vurguları çok gerçekti. Kurgu karakterini bu kadar övüyor olmam bile Kang Ha Neul’ün ne kadar muhteşem bir oyunculuk sergilediğini kanıtlıyor aslında ama ben yine de söylemek istiyorum, Kang Ha Neul ayakta alkışlanacak bir performans gösterdi. İzlediğim diğer yapımları Misaeng ve Moonlovers’da karizmatik ve daha sakin karakterlere sahipken When the Camellia Blooms’da hamster gibi, ‘al beni evire çevire sev’ bir karakteri harika canlandırarak yeteneğini bir kez daha kanıtladı gözümde. Yani diyeceğim o ki sayın senaristler, ekranlarda görmek istediğimiz namcalar bunlar.



Hikayeye gelirsek, romantizm odaklı dizilerde suç gizem görmeye çok alışık değiliz. Bu iki alakasız türü dengeli biçimde birleştirmek zor iş, sonuna kadar merakı canlı tutmak ise pek çok suç polisiye dizisinin bile başaramadığı bir şey. İşte When the Camellia Blooms bunu başarmış. Daha ilk bölümden cinayet, seri katil olgularını atıyor ortaya ama bunlara sık sık değinmiyor. Üstelik geçmişi gizlerle dolu, izleyicilere tanıtılmamış ama hikayenin içinde olan pek çok karakter var, bunlar da ortadaki büyük gizemle birleşip kocaman soru işaretleri bırakıyor kafalarda.  Önce tüm bu bilinmeyenlerle giriş gelişme kuruluyor, sonra tek tek tüm sorular cevaplanıyor, kimi zaman hüzünle, kimi zaman şokla. Bir yandan da bir aşkın filizlenişi, annelik olgusu, birey olma olgusu, fedakarlık, dayanışma işleniyor. Karakterin, özellikle Jessica ve Hyang Mi’nin, içsel hesaplaşmalarına yer verilmesi çok etkileyiciydi.

Dizini hikayeyi anlatışında şunu sevmedim -spoiler alert- Dongbaek üzerinden çok ajitasyon yaptılar. Dongbaek’in acılarını küçümsüyor değilim kesinlikle. Sadece yaşananların olanca sadeliğiyle verilmesini çok daha vurucu buluyorum. Üstelik Hyang Mi gibi bir karakter varken Dongbaek’in yaşadıklarının bu kadar dile getirilmesini duygu sömürüsü gibi algıladım ben. Hyang Mi o kadar yalnız bir karakterdi ki, ölümüne dizideki herkesten çok ben ağladım. O kadar çabuk unutuldu ve anılmadı ki kalbim acıdı.
 
"Hayatımda gidecek hiçbir yerim olmadığını farkeden ilk kişisin"


Dizideki diğer oyunculara da şöyle bir saygı geçidi yapayım. 
hahaha ifadeler harika
Bu adamı hiç affedemedim, hiç sevemedim. Ne kadar şapşal olursa olsun Dongbaek'e yaptığı yer fıstığı dırdırları hala kulağımda. Yalnız karısı çok havalı bir kadın, yatsın kalksın karısıyla evlenebildiğine dua etsin. 



Bu ajumma da kalite dedektörü gibi. Kendisi çok yetenekli bir oyuncu olması yetmiyor, seçtiği yapımlar da çok kaliteli oluyor.


 Pil Gu aşırı sevimli ve yetenekli bir çocuk. Tam olarak sekizyaşında bir çocuk gördüm onu izlerken, ne eksik ne fazla. Bu da ne kadar büyük bir oyunculuk sergilediğinin göstergesi. 

Son olarak dizinin genel etkisini bırakan şu fotoğrafı iliştiriyorum;

You Might Also Like

0 comments