­

Ara Toplam #3

Ağustos 05, 2020

 


Aslında hem yayınlanırken izleyip çokk beğendiğim My Unfamiliar Family hakkında hem de karantina döneminde izlediğim filmleri beğenime göre tasnif ettiğim iki yazı taslağı var kafamda bir süredir ama elim bir türlü onları yazmaya gitmiyor. Ben de olmayan okuyucularım eminim beni çok merak ediyorlardır diye şu sıralar ne yapıp ne ettiğimden bahsettiğim bir şeyler yazmak istedim. Böylece blogumla aramızdaki buzları da biraz biraz eritmek ümidindeyim.

Yaklaşık iki haftadır geleneksel tatil planımızın ilk ayağı olan anne memleketindeyiz. Birkaç güne de planın ikinci ayağı olan baba memleketimizin yolları gözükecek. Bu yaz uğraşa didine ehliyetimi alabildim-direksiyon sınavını geçen yaz geçmiştim halbuki- Doğuştan yeteneksiz bir sürücü olduğumdan asla ve kat’a İstanbul trafiğine çıkmadım daha, çok daha sakin bir trafiği olduğu için hemen hemen her gün burada babamla sürüş denemeleri yapıyoruz. Vites değiştirirken direksiyon hâkimiyetini kaybetmem ve kırmızıda durduktan sonra tekrar kalkana kadar iki üç kere istop etmem gibi bir iki küçük :)) kusur dışında epey kendimi geliştirdim. Sürücü koltuğuna oturmamla birine ya da bir şeye verebileceğim zarar oranının katlanarak artışı ve bu zarar verebilme gücü beni o kadar korkutuyor ki tüm hücrelerim gerim gerim gerilip üzerlerindeki stres yükü altında eziliyorlar. Bu yüzden yarım saat bile sürsem feci yoruluyorum ve araç sürmek keyif aldığım bir şey olmaktan ziyade aşmam gereken bir şey konumuna geldi benim için.


Çeyrek asırdır okumakta olduğum Drina Köprüsü’nü nihayet bugün bitirdim. Artık hangi kem gözlü nazar değdirdiyse finallerin başlamasından beridir (8 temmuz) bitirebildiğim ilk kitap oldu. Bosna’da küçük bir kasaba olan Vişegard’ı ikiye bölen Drina nehrinin üzerinde, kasabanın iki ucunu birleştiren, ve böylece adeta kasabalıyı bir arada tutan bir haşmetli yapı Drina Köprüsü. İvo Andriç de merkeze köprüyü alarak hem dünyayı yerinden oynatan büyük olayları, hem sadece kasabalıyı ilgilendiren günlük olayları, hatırlanmaya değer kişileri, o zamanın ilişkilerini inanılmaz güzel ve naif bir dille anlatmış. Kendisi Sırp olmasına rağmen hem Yahudi hem Müslüman ve Türk karakterleri ve onların perspektifinden olayları öyle güzel ve gerçekçi yazmış ki, hayranlıkla okudum. Ayrıca sözü edilen pek çok karakterin gerçeklerden ilham alınarak ve uyarlanarak oluşturulması –kimi karakterlerin mezarları orada bulunuyormuş mesela- bu muhteşem eserin arkasındaki emeği ve eforu gösteriyor. Niye bu kadar uzun sürede okudum inanın ben de bilmiyorum. Son elli sayfayı özellikle sıcaklardan mıdır gözlerim yarı açık okudum, ne zaman okumaya başlasam uyku çöküyordu. Şimdi ya Mete Çubukçu’nun Arap baharıyla ilgili kitabına ya da Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’ine başlayacağım inşallah-çünkü yanımda bir tek onları getirdim.- Mete Çubukçu’nun Bizim Filistin kitabını okuyup çok beğenmiştim ve Filistin hakkında romantik idealist tarafgirlikle bulanmamış bir şey okumak isteyen herkese şiddetle öneririm.

My Unfamiliar Family’de Han Ye Ri’yi acccayip beğendiğim ve Age of Youth’la da zaten oyunculuğundan emin olduğum için Nokdu Flower’ın ilk bölümlerini indirmiştim buraya gelmeden önce. Bir tatil klasiği, tabii ki burada internet yok. On gündür sadece iki bölüm izledim. Dizi neredeyse tamamen tarihi olaylar üzerinden ilerliyor. Başrollerin özel hikayesine o kadar az yer verilmiş ki izlerken sıkıyor. Başka seçeneğim olmadığı için el mecbur izleyeceğim açılıp güzelleşeceğini umut ederek. Bir de arada açıp kendi internetimle Community izliyorum, gideri var gibi duruyor. Normalde Netflix’ten bir sürü şey indirecektim ama cihaz kotamızı aşmamış olmamıza rağmen indirmeme izin vermedi. Come and Hug Me ve Chocolate var aklımda izlemelik. Ne diyorsunuz indirmeye değer mi bu ikisi sizce?

Evde televizyonumuz yok, dolayısıyla ne zaman televizyon bulsak annesi yemek yedirebilmek için televizyon karşısına oturtmuş bebelere dönüyoruz :D Her gün hayatımızda bulunsa IQ’muz tek haneye düşmüş gibi hissedeceğimiz şeyleri izlemek hep birlikte izlediğimiz ve ayda yılda bir yaptığımız için keyifli bir aile aktivitesi halini alıyor. Ailecek daha ziyade Masterchef, Kim Milyoner Olmak İster ya da belgesel tercih ediyoruz. Tek başınaysam ya da ablamlaysam abidik yaz dizilerinden tutun moda yarışmalarına kadar her şeyi izleyebilirim. Yalnız hangi program olursa olsun jürilerin yarışmacılara davranışları o kadar saygısızca, o kadar insanlık dışı ki yarışmacılar nasıl susabiliyor anlamış değilim. Geçen yaz favorim TLC’ydi ama bu sene sadece otelcilik ve emlak programları görüyorum TLC’de.

Şu sıralar böyleyim işte. Aslında yaz okuluna da başvurmuştum ama istediğim ders anında dolunca ve ek kontenjan açılmayınca başvuru ücretinin yanmasıyla kaldım. Şuan sadece güz dönemini düşünmenin bile bende anksiyeteye yol açtığını göz önüne alınca böylesi daha hayırlıymış diyorum.


Sizin yazınız nasıl geçiyor? Benimle paylaşın!


You Might Also Like

0 comments