­

The King Eternal Monarch Yorum/İnceleme

Haziran 27, 2020


Konusu: 8 yaşındaki Kora kralı Lee Gon, babasının öldürüldüğü gece gizemli biri tarafından kurtarılır. 25 yıl sonra şans eseri paralel bir evrene açılan bir kapı bulan Lee Gon, bu evrende gizemli kurtarıcısıyla ilgili ipuçları bulur. 


Genel Yorum

> Dizi sürükleyici ve izlemesi keyifliydi. Ha eksikleri yok muydu, vardı.

>Senarist KES olunca, birçoğumuzun izleme sebebi de KES olunca, ister istemez Goblin ve Mr Sunshine’la karşılaştırma yapıldı. Şahsi fikrim The King Eternal Monarch diğer ikisinin kulvarında değil. Beklentiyi biraz düşürmenizi öneririm.

>Dizinin en büyük eksiklerinden biri başroller arasındaki aşkın gelişiminin yüzeysel bırakılmasıydı bence. Güzel sahneler izledik fakat nasıl oldu da bu kadar bağlandılar sorusu soru işareti olarak kaldı.

>Cast seçimi yine çok iyiydi, tek bir isim dışında: Lee Min Ho. İzlediğim ilk dizisiydi, sanırım son da olacak.

>Konu paralel evren, uzay/zaman olunca mantık hatası olmaması neredeyse imkansız. O yüzden seyir keyfinin azalmaması için çoğu zaman mantığın sesini kısmak, zaman zaman da hikayedeki boşlukları doldurmak için konan unsurları sorgulamadan kabul etmek gerekebilir.

>Sinematografi çok başarılı. Çekimler, renk tonları, kıyafetler, mekanlar on numara.



>Yan hikayeler de çok ilgi çekici. Hatta kimisi beni asıl olaydan daha fazla etkiledi, sürükledi.

>Romans var, bromans var, takım çalışması var, suç var, gizem var, aksiyon, bilim kurgu var. Dolayısıyla hedef kitle çok dar değil, dizi pek çok kişiyi memnun edebilir.

>Hemen hemen her iddialı yapımda olduğu gibi dizi boyunca çok güzel OSTlara yer veriliyor.

Sen memnun kaldın mı Calcifer, diye soracak olursanız, yukarıda da bahsettiğim iki şey memnuniyetime gölge düşürdü: Lee Min Ho ve aşkın işlenişindeki zayıflık.

 Dikkat: Buradan itibaren spoilerlı sulara giriş yapmaktasınız.

(we heart it: @disastnr)

Lee Gon/Lee Min Ho: Lee Min Ho süper matematik dehası, muhteşem kral Lee Gon’u canlandırıyor ama bu vasıflara bizi ikna edebilmek için diziye bir sürü şey eklenmiş. Mesela bir deniz savaşı sahnesi var fakat olay örgüsüne o kadar katkısı yok ki. Bir tutam zeka, başarılı strateji şovu, bir tutam fan servisten ibaret. Üniformalı Woo Do Hwan bile ileri sarılmaktan kurtaramadı sahneyi.

Ayrıca böyle tanıtılmış bir karakterin yapmaması gereken şeyler yaptı Lee Gon. Misal sen koskoca ülke yönet, matematik dehası ol ama paralel evrende 16 elmas parasıyla idare edeme. İşte bunlar hep mükemmel erkeğe bir-iki komik kusur ekleyerek sempatiklik serpiştirme taktikleri.

Bir de Lee Rim’le halkın içinde karşılaşma sahneleri var ki çok kızdım orada. Kötü adamın kalabalığı siper olarak kullanacağı, masum insanları rehin alacağı o kadar tahmin edilebilirdi ki.

Kendisine yazılan karakter tutarsızdı, Lee Min Ho’nun da duygu geçirgenliği iyi değildi bana göre. Bazı yerlerde Kim Go Eun karşısında hüngür hüngür ağlarken hiç mimiği kıpırdamadı, yalnızca soğan doğramış gibi gözleri kızarıp yaşardı. Karakterin gözü dolduğu anda ağlamaya başlayan, sarılmalara doyamayan benim, dizideki hiçbir duygusal kavuşmada gözlerim dahi dolmadı. Yalnız prens amcası öldüğünde ağlaması epey sahiciydi, yiğidi öldürelim hakkını verelim. 


Kim Go Eun/Jung Tae Eul + Luna: Kim Go Eun çok doğal ve yetenekli bulduğum, çok da sevdiğim bir aktris. Zaten diziye başlamamdaki en büyük etken senaristin Kim Eun Sook olmasıyla kadın başrolü Kim Go Eun’un oynamasıydı. Burada da hayal kırıklığına uğratmadı. Jung Tae Eul sade, gösterişsiz, sevimli, cesur, gerçek bir karakter. KGE aynı zamanda Kora krallığındaki Luna karakterini de canlandırıyordu ve o umutsuzluğu, acıyı da çok güzel iletti. 

Jangmi <3
(Bu fotoğrafı KGE'nin IG hesabında buldum. Sürekli birbirleriyle fotoğraf atıp yorum yazıyorlar. Cidden set ekibi az bulunur bir uyum yakalamış.)

Jung Tae Eul bir polis memuruydu ve ekibiyle ilişkisi çok tatlıydı. O ekibe daha çok yer verilse seve seve izlerdim.

Woo Do Hwan/Jo Young + Jo Eun Seob: Woo Do Hwan dizinin en çok konuşulan ismiydi. Tamamen farklı iki karakteri başarıyla canlandırmasıyla bu ünü hak etti de.

 

İlk tanıştığımız karakteri Lee Gon’un koruması Jo Young’du. Dizinin bromansı da bu ikisinin arasındaydı. Tamamen öznel olarak, ben hiyerarşiden hiç hoşlanmıyorum. Kardeş gibi büyümüş iki adam var ama biri diğerinin ismini bile söyleyemiyor. Ayrıca tahtın meşru sahibini canın pahasına korumak anlaşılabilir bir şey fakat bir düşünelim, Jo Young’un kendine ait bir hayatı var mıydı? Kendini her şeyiyle Lee Gon’a adaması, inanılmaz saygısı –ki bir insan soyundan ötürü böyle bir saygıyı hak eder mi tartışılır- beni rahatsız etti.

 

Kore Cumhuriyeti’ndeki hali Jo Eun Seob ise tam bir minnoştu. Busan şivesi, ikiz kardeşleri, Na Ri’ye aşkı, içi dışı bir oluşu… bayıldım. Young’un yerine koruma olduğu yerlerde Woo Do Hwan deyim yerindeyse döktürdü. Dümdüz durmaya çalışırken aşırı kasması, arada şivesinin kayması, ‘şimdi napcam’ sorulu bakışları falan bize hep Young değil Eun Seob olduğunu hissettirdi. 



Kim Kyung Nam/Kang Shin Jae: Dizinin benim gözümde yıldızı, cumburlop diye düştüğüm adam işte bu. Karakterinin çok derin, hüzünlü, sevgiye muhtaç olmasının yanı sıra iki dünya arasında sıkışmışlık hissini, kimlik karmaşasını, annesine duyduğu hem kızgınlığı hem suçluluk duygusunu, hissettiği her şeyi çok çok iyi geçirdi Kim Kyung Nam. Shin Jae’nin sahnelerini başrollerin sahnelerinden daha heyecanla izledim, beni ağlatan sahneler de yine sadece Shin Jae’ye aitti. Mutlu olsun garibim, diye yazılmış son içimi buruk bıraktı.


Jung Eun Chae/Koo SeoRyung: Oyuncu başarılı fakat karakter o kadar gereksizdi ki fotoğraf bulmaya uğraşmadım. Bir ara olayları çıkmaza sokacak, işleri zorlaştıracak kilit bir karakter olacakmış gibiydi sonra nedense varlığını dahi unuttuk. Yine de sahnelerinde sıkılmadım.

Lee Gon/Jung Tae Eul

Şimdi başrollerin ilişkisini mercek altına alalım biraz, analiz edelim. İlk dört bölüm diyaloglar ‘Bana inan –İnanmam’ minvalindeydi ki bu şekilde olması gayet mantıklıydı aslında. Paralel evrenlerin varlığı anında inanılabilecek bir şey değil. Yani ilk dört bölüm ilişkiye dair neredeyse hiçbir şey görmedik. Lee Gon daha görmeden aşıktı Tae Eul’a fakat hala birbirlerini tanıyor sayılmazlardı. Sonra Tae Eul Kora krallığına gitti, inandı ve pat diye, şu sahnede ilk öpücük geldi.

Yavaş yavaş etkileşime geçmeye, bir şeyler paylaşmaya başlamışlardı; her şey ayarında giderken ilişkinin başlaması çok aceleye geldi. Akabinde zaten ayrılmalar başladı ve daha ilk kavuşmada gözyaşları, koşarak sarılmalar, bogoşipdalar havada uçuştu. Ne ara bu kadar aşık oldular, bağlandılar, birbirlerinin eksikliğini hisseder oldular gerçekten anlam veremedim. Üstelik ilişki başladıktan sonra da yine birbirlerini tanımaya fırsat bulamadan kötü adamı yakalama telaşesi başladı. Halbuki kamera arkası videolarında kimyalarının tuttuğu anlaşılıyor. Hani neredeyse o videolar diziden daha romantik.

Replikler /Sahneler

>Lee Gon ve Tae Eul’ün atış poligonundaki randevuları en sevdiğim sahnelerden biriydi. Hele de dönüş yolunda peluşu Lee Gon’un taşıması.


>Kang Shin Jae’nin aslında diğer evrenden geldiğini Jung Tae Eul’e söylediği sahne en duygusal sahnelerden biriydi. Yüreğimi dağladın be Shin Jae.

Tae Eul de sen buraya aitsin diyip sarılmıştı :'

>Aksiyonla aram "tamam dövüş mövüş bişiler sadede gelelimm" seviyesinde olmasına rağmen Jo Young'la Kang Shin Jae'nin oteldeki karşılaşmalarını soluksuz izledim.

>Jung Tae Eul’ün Lee Gon’a silah çektiği, Young’un da kralı korumak için namlunun önüne atladığı şu sahne de güzeldi. Silah tutan cesur bakışlı Kim Go Eun izlemenin zevki bir başka.

>Tae Eul bıçaklanıp hastaneye yattığında tatlı çift saheneleri izledik.

>Jo Eun Seob Young’la ilk karşılaştığında paralel evrenlerin varlığından ziyaden bu kadar yakışıklı olup haberinin olmamasına şaşırmıştı:D

(we heart it: @oibelikov)

>Krallığa ilk geldiğinde Tae Eul Lee Gon’un koruması kılığındaydı. Konuşma yaptıktan sonra Lee Gon, Jo Young’un bileğindeki telsizi çekip ‘Çok havalı değil miydim’ demişti hahaha Zavallı korumalar da ‘ben hep öyle düşünüyordum zaten, evet efendim’ falan diyordu.


>Dizinin benim için top sahnesi Shin Jae’nin onu büyüten annesiyle yüzleştiği sahnedir. Kendine de saklayabilirdi bunu ama annesini kandırmaya devam etmek istemedi. Hiç suçu olmamasına rağmen annesi bağırmaya başlayınca sesini dahi çıkarmadı. Başka birinin hayatını yaşamış, önceki yaşamının yükleriniyse sırtlanmaya devam etmişti. Ancak annesi hatasını anlayıp “sen de benim oğlumsun” diyip sarıldığında kabullenilmişliği hissetti:’


>Kang Shin Jae’den inciler


>Yine Kang Shin Jae’nin aşkını itiraf ettiği sahneyi de çok sevdim, etkilendim.

>

Yeşilçam'dan replik çalmışlar:))

>Final bölümü "insanlar el ele tutuşsa, hayat bayram olsa" kıvamındaydı. Asla nasıl biri görmeyip, empati kurmadığımız asıl Kang Shin Jae'ye bile mutlu son yazılmıştı ki çok zorlamaydı. Geçmişte yapılan en küçük değişiklik bile geleceği inanılmaz etkiliyor. Mesela sallıyorum yeni gelecekte Shin Jae'nin hapse girmeyen babası belki de trafik kazası yapıp birini öldürecek. Geçmişte yapılan değişikliğin kime göre iyi, kime göre kötü olduğu çok karmaşık ve içinden çıkılması zor o yüzden. Neyse, mutlu son olsun da. 


Görüşmek üzere!



You Might Also Like

0 comments